24 Ağustos 2018 Cuma





"Bugün oturdum ölümü düşündüm" Ahmet Erhan

 Bunu düşünen kaç kişiyiz?




!

14 Mayıs 2018 Pazartesi

FAKAT KAHROLAN MAHALLELİ



Ve bir gün daha bitiyor biz konuşmadan
Sokağa doluşuyor birkaç evsiz kedi
Karşı komşu kovalıyor onları
Sen olmayınca kediler perişan

Çiçek adları ezberliyorum boyuna
Sardunyalar, zambaklar ve bir de orkideler var
Diğerlerini tutamıyorum aklımda
Papatyaları ve gülleri ise hiç sevmiyorum

Yeni tarifler öğreniyorum
Geziyorum da durmadan
Şiir okuyorum, en çok şiir
Anlayacağın yani, iyi bakıyorum kendime

Mezarlığa gidiyorum
Ezberlediğim çiçekleri ekiyorum her birine, tek tek
Kendi ellerimle ölüme meydan okuyorum
Sonra gün bitiyor
Kim galip kim mağlup bilmeden geceye karışıyorum
Zaten sesini de hiç duymuyorum

Bakkal Rıza Amca sorup duruyor seni
Her seferinde acı verse de “o gitti” diyorum
Hemen paylıyor, neden ona hoşça kal bile demeden gitmişsin diye
Diyemiyorum ki, bana son bir kez dönüp bakmadı bile
Bir çift “hoşça kal” kelimesi bunun yanında nedir ki?

Mahallenin çocukları kırgın sana
Özellikle de en küçükleri
Ne bir masal okuyanları varmış,
Ne de saçlarından öpenleri
Ben de okuyorum, ben de öpüyorum tıpkı senin gibi
Ama kanmıyor hiç biri

Bu beni neden terk edip gittiğinin şiiri değil
Sakın yanlış anlama
Ben alıştım yokluğuna da;
Fakat kahrolan mahalleli

Beni görmesen de olur
Yanıma uğramasan da
Konuşmayalım, ona da tamam
Ama bak Rıza Amca bekler şimdi seni
Çocuklara da kitap getirirsin,
          beraber okur alırsın gönüllerini
Hepsinin ayrı ayrı öpersin saçlarından
Beni öpme, tamam ben razıyım buna
Fakat kahrolan mahalleli

Asım Amcayı unutma sakın
Yani eğer gelirsen tabi
Asım amcanın kimsesi yok bilirsin
Git yanına, sohbet et, tavlada yenil ona
Müjgan teyzenin çiçeklerine selam ver geçerken,
Pek mutlu olur
Onunla da konuş, o da sever seni tıpkı benim…

Hayır, hayır
Bu bir isyan şiiri değil
Konu biz değil
Biz zaten yine severiz yeni birilerini
Kahvaltılar hazırlarız onlar için
Ellerini tutarız, sahilde yürürüz
Sinemada mutlaka öpüşürüz
Yatakta mutlaka sevişiriz
Kahvemizi içer, balkondan mahalleyi seyrederiz
Şiirler okuruz gözlerinin içine
Yaralarına tek tek dokunuruz
Biz iyileşiriz yine,
Fakat dedim ya kahrolan mahalleli

En azından son bir kez uğra yanlarına
Sana söz adımımı atmam sokağa
Pencereden gizlice uzatmam başımı
Adını anmam, gözlerineyse hiç bakmam
Ağlamam da hıçkıra hıçkıra
Sen yeter ki son bir kez uğra
Hem ben zaten ölüyüm,
Fakat kahrolan mahalleli…       

  

31 Ekim 2017 Salı

ANNEM BENSİZ UYKUDA

Bir hikâye yazmak istedim. Tüm ritüeller tamamdı. Kalemin ucunu sivrilttim, kalbim kanadı. Kalbin kapakları bir anda patlayıverdi, damarlarım perişan. Dün çok ağladım. Telefon çaldı açtım, annemdi. Durdum önce, hemen kestim ağlamayı. Anladı, tekrardan ağladım.
Kâğıttaki tüm karakterler o gece benimle birlikte masadaydı. Hepsinin yüzüne baktım. Ağladım dedim; biri başını salladı, öbürü çok sinirlendi, diğeri sessizdi. Geri kalana bakmadım. Sessiz olana yaklaştım, elini tuttum. Bak dedim, bak hepimiz yanındayız. Annem gibi ben de hemen anlamıştım.
Son satırlara yaklaşırken ben teker teker ayrılıyordu hepsi. Kulağımda Manuş Baba çalıyordu. Son cümleyi hala yazamamıştım. Tüm noktalar sözleşip virgüle dönüşüyordu.
Müziğin sesini biraz kıstım, balkona çıkıp şehri dinledim. Sokak sessizliğe kavuşmuştu. Lakin bu ölü toprağı biraz eşelesem orada birini bulacağımı biliyordum. Biraz daha dinledim geceyi, birinin sevgilisine sarılışını duydum. Titredim, biraz da hüzünlenmiştim. İçeriye girdim, kapatmadım balkonun kapısını. Hala Manuş Baba çalıyordu, ne de güzel karışıyordu sesi geceye. Hikâyeyi bitiremedim öylece bırakmaya karar verdim. Birkaç gün daha yaşatacaktım içimde. O masaya yine onlarla oturma isteğimden kaynaklanıyordu bu denli zorlanmam.
Telefona baktım. Annem uyumuştur diye aramadım. Bir yerde okumuştum; insan üzülünce ya da korkunca anne karnındaki gibi bacaklarını karnına doğru toplayıp kıvırırmış. Güvenli yere gitme isteğinden kaynaklanıyormuş. Belki de o yüzden annemi durmadan arıyorum.
“Yazmak için hüznü bekliyorsun, yapma” dedi odanın diğer ucundan bir ses. Bir nefes fazla bu odaya dedim. Kimse aldırmadı. Varlığımın ağırlığı sarsıyordu bedenimi. Keşke saat geç olmasaydı da arayabilseydim annemi. Bu karanlığın içinden çekip çıkarsaydı. Varlığımın anlamı olduğuna inandırır, beni çağıran ölüme kafa tutardı. Ellerimi balkon demirinden çeker ve sarılırdı. Ama saat geç, annem uykuda.
Tuhaf! Hayat, yaşamaya çalışırken önüme hep engel koyardı. Şimdi ölüme giderken elimden tutuyor. Karanlığa karışmama az kaldı.
Son bil vals. Yalnızlığın içinde sarılacağım son nefes. Son bir dize kâğıda, benden anneme veda.
“Kendimi öldürdüm, annem uykuda
Bileklerimden tek tek öperdi eğer uyansa
Benliğimi bağlayamadım yaşama
Annem seni çok sevdim, elveda
Ama o beni duyamaz, annem artık bensiz uykuda!”


15 Mart 2017 Çarşamba

KARŞI KALDIRIMDAN

KARŞI KALDIRIMDAN

Seninle yolda yürüyoruz öyle karşılıklı
Karşı karşıya.
Sen karşı kaldırımdan bana doğru gelmektesin
Ben karşı kaldırımdan sana…
Fakat nasıl oluyor?
İkimizde görmüyoruz kendimizden hariç hiç kimseyi.
Yani nasıl oluyor, bakarken gözlerimize, gözlerimiz değerken birbirine
Yani gözlerimiz diyorum kilitlenmişken bir diğerine
Nasıl oluyor da başımızı diğer tarafa çevirebiliyoruz?
Yani nasıl oluyor da öyle alelade bir insanmışız birbirimiz için,
Sanki öyleymişiz de; geçip gidiveriyoruz.
Yani diyorum ki sevgilim
Ben tam yanından geçerken bir omuz mesafe nasıl oluyor da kilometrelere dönüşüveriyor?
Sen yanımdan geçip giderken bana değen rüzgârın nasıl oluyor da sarmıyor bedenimi?
Ben bunları anlamakta zorlanıyorum, beni affet.
Anlayamıyorum, anlam veremiyorum bu olanlara
Sen karşı kaldırımdasın ben senin karşında
Öyle geçip gidiveriyoruz işte değmeden birbirimize.
Sana sarılmadan bir omuz mesafe
Yani tüm bunlar nasıl oluyor
Nasıl oluyor da dönüp bakmıyoruz geriye

Şimdi oturmuş bir kaldırıma bütün bunları düşünüyorum
Bu yabancılığımızı
Bu yakın olan uzaklığımızı
Bu gururumuzu
Bu aşkımızı
Bu, bu…
Sevgilim ben oturmuş bunları düşünüyorum,
Fakat sen nasıl oluyor da hala alt ediyorsun hayatımı?  

                                                          13.05.2016

19 Şubat 2017 Pazar

OĞUZ ATAY’A MEKTUP VAR
Sevgili Oğuz Atay,
Mektubuma sitem dolu cümleler ile başlamayı hiç istemezdim. Fakat elimde değil. Size söylemek istediğim çok şey var.
Benden önce doğup, beni beklemeden ölmüş olmanız traji komik bir sahne gibi. Herkes gülüyor, ben ise ağlıyorum. Beni bu dünyada bu insanların arasında savunmasız ve yapayalnız bırakmış olmanız centilmenliğinize hiç mi hiç yakışmıyor. Ama şunu söylemeden edemeyeceğim, iyi ki kitaplarınızı bırakmışsınız. Eğer onlar da olmasaydı yaşamıyor olduğunuz gerçeğini asla sindiremezdim. Kitaplarınız zaman zaman kafamı karıştırıyor. Hangi dünyada olduğumu unutturuyor. Gerçek miyim yoksa bir hayalin içinde miyim? Eğer gerçek olanlar Selim Işık ve Hikmet’in dünyası ise hemen yaşadığım bu saçma hayallerden uyanıp onlar ile birer kahve içmek isterim. Ama yok, benim yaşadığım gerçek onlar hayal ise; lütfen beni bu hayallerin içine hapsedin. Zira yaşadığım dünya epey bir acı barındırıyor ve beni tutsak ediyor. Tutsak ediyor beni acılara. Daha fazla dayanamıyorum Oğuzcuğum Atay.
Mezarını diyorum çiçeklerle donatacağım. Tutunacak bir dal bulmalıyım.
Bana anlatmalıydınız. Nasıl yaşamam gerektiğini, tüm bu olanlara nasıl katlanabileceğimi anlatmalıydınız. Beni böyle bir başıma bırakıp gitmemeliydiniz. Karşınıza geçip o delici bakışlarınıza gözümü kırpmadan sizi ne kadar çok sevdiğimi söyleyebilseydim keşke. O kitaplarını yazan ellerinizi tutabilseydim. Sizinle aynı odada bulunup aynı havayı nüfus edebilseydim. Aynı sabahlara uyanabilseydik beraber.
Sevgili Oğuz Atay,
Size bu mektubu yazmış olma sebebim, bu dünyaya ait olmadığım gerçeğinin günbegün farkına varmış olmamdır. Farkına varmış olmam ve yanınıza gelmek istiyor olmamdır. Biliyorum ki bana kızacaksınız. Kızmakta haklısınız belki de. Fakat benim olmayan bu hayatı daha fazla yaşayamayacağımı da biliyorsunuz.
Bakın bana. Bu ben değilim. İnsanlara gülümsüyor, onlarla konuşuyorum; yiyor, nefes alıyor, seviyorum. Yalan bir hayatı yaşıyorum. Siz de biliyorsunuz, bu ben değilim. İçimdeki fırtınaları durduramıyorken bir türlü, bunu gülümsemelerle kapatmaya çalışıyorum. Uyuyamıyorum, uyku tutmuyor hiç beni. Avare avare dolaşıyorum sokaklarda. İnsanlara anlatamıyorum derdimi. Ya hep bana üzülüyorlar ya da hiç anlamıyorlar. Ben bana üzülmelerini, acımalarını istemiyorum ki. Beni anlamalarını istiyorum. En azından anlamaya çalışmalarını.
Siz beni anlıyorsunuz değil mi? Anlıyorsunuz. Siz de yaşamış olmalısınız bunları. Anlatın bana, ne yapmalıyım? Bir silahla bitirebilirim bu hayatı.
Fotoğrafınızı aldım karşıma. Gözlerimi diktim gözlerinize. Soruyorum size, ne yapmalıyım? O güzel dudaklarınız saklıyor yaşadığım bu dramın sırrını. Konuşun benimle, size ihtiyacım var, lütfen.
Bu bahsi daha fazla sürdüremeyeceğim. Yanınıza gelme kararı aldım. Benim serüvenim bu kadar. Söylenilecek bütün sözler söylendi. Kitap bitti. Artık yeraltında paragraf açmalıyım.
Sevgili Oğuz Atay, yanınıza geliyorum. Buluşmamıza çok az kaldı.
                                                                                                                         28.08.2016

16 Ocak 2017 Pazartesi

UÇURUMDAN DÜŞÜYORSUN

Gölgene bak
Aynadaki yansımana gülümse
Pencereyi aç ve sesimi kucakla.
Sarıl ona, güçlü dursun
Güçlü durmalı hayata, sarıl ona.

Gidişin geri dönüşü yok, hayır, hayır olmamalı
Kaybetmeden kendini geri dönemezsin
Eksilmeden çoğalamazsın.

Kim bu konuşan, aynadaki yansıma?
Gölgeni hiçbir zaman ezemezsin
Kim bu konuşan aynadaki yansıma?

Sarıl bana
Uçurumdan düşüyorsun!

Bak kayıyor ellerin
Gözlerin buluşuyor ölümle karanlıkta
Korkuyorsun, sarıl bana!
Gölgeni öp
Aynadaki yansımanı sev
Pencereni aç ve sesimi kucakla
Sarıl ona, çünkü korkuyorsun
Sarıl bana
Uçurumdan düşüyorsun.

03.01.2017



15 Aralık 2016 Perşembe

ÖLÜM SİZİN KAPINIZI ÇOKTAN ÇALMIŞ DEMEKTİR

Gecenin bir yarısı uykularınızdan uyandırıyorsa sizi bu keder
Ölüm sizin kapınızı çoktan çalmış demektir.
Işıkları açın, pencereye doğru uzanın
Parmak uçlarınızda pencereden dışarıyı seyredin
Nefes almanın bu kadar zor olduğu başka bir zamanı hatırlıyor musunuz,
Hatırlamıyorsunuz değil mi?
Kendinizi boşluğa bırakma hissi yırtarken göğüs kafesinizi
Elleriniz gergin, kalbiniz böylesine hızla atarken
Gözlerinizden aşağı dökülürken yaşlar
Korkuyorsanız, bir çocuk misali
Ölüm, sizin kapınızı çalmış demektir.
Korkmayın, onu içeri alın
Soğuk ama etkili bir sarılma ile karşılayın
Pencerenin tırabzanlarına birlikte sarılın
Gözyaşlarınızı rüzgar kuruturken, ölüm ile el ele, tek vücut
Son bir kez gökyüzüne bakın
Eğer gecenin bir yarısı uykularınızdan uyandırıyorsa sizi bu keder,
Gece ağır geliyorsa ruhunuza
Eliniz ayağınız tutmuyor, bacaklarınız tir tir titriyorsa
Nefesinizi hızlıca çekiyorsanız göğüs kafesinize
Dudaklarınızda hissediyorsanız ölümün o soğuk o buzlu tadını
Ölüm, sizin adınızı çoktan söylemiştir
Ve siz ölüm ile çoktan kavuşmuşsunuz demektir…
Şimdi
Son bir kez bakın gökyüzüne sonrada yavaşça gözlerinizi kapatın
Son bir nefes, bir nefes daha alıp yakın içinizi
Ellerinizi gevşetip tırabzanları bırakın
Ve yavaşça aşağıya…
Ölüm bu gece sizin için gelmiş demektir.
                                              16.08.2016





14 Aralık 2016 Çarşamba

HAKKIMDA

  Öncelikle herkese merhaba. Burada okuduğunuz her şey bana aittir. Bu blog kendi yazılarımdan oluşacaktır. 
  Uzun zaman önce yazmaya başladım. Galiba ruhuma ağır geliyordu bazı şeyler. Ben de kalemimle, yazdıklarımla hafifletmeye çalıştım kendimi.
  Çığlığımı duymazlıktan gelemezdim. Onu dinledim ve yazmaya başladım. Elbette profesyonel değil yazdıklarım. Sadece ruhumun çığlıkları, hepsi bu.
  Belki hislerinize ortak olmuş, belki sizin ruhunuzun da çığlığını duymuşumdur. 
  Belki bir şiirimin dizelerinde buluşuruz sizinle. Bir paragraf başında karşılaşır belki tanıdık ruhumuz.
  Ben orada sizi bekliyor olacağım...


  https://twitter.com/batininkizi

MERHABA SEVGİLİM


Merhaba sevgilim, hoş geldin
Dur bekle alayım ceketini ve şapkanı
Sana ağır gelen ne varsa bu hayatta çıkartalım üzerinden.
Terlik getireyim ayaklarına
Bak ben terliklerimle geldim sana
Bilirsin sevgilim aşk demekti bu
Aşkı olanınsa kalmazdı zamanı.
Fakat dur sevgilim, dur
Önce soymalıyız üstümüzden hayatı
Sonra ağır ağır öpmeliyiz
Ağır ağır…
Ölüm hiç yokmuşçasına, ayrılık kapıda hiç beklemiyormuşçasına
Yani öyle yavaş öyle ağırdan almalıyız ki hayatı
Tenlerimize dokunmalıyız
Benim bittiğim yerde sen,
Senin bittiğin yerde ben olmalıyım
Kâinata kafa tutarcasına
Denizler, okyanuslar, adalar, kıtalar kıskanmalı bizi
Dur sevgilim, dur
Öyle hızlı nefes alma
Öyle hızlı çarpmasın kalbin
Öyle hızlı sevme,
Alelacele olmasın bu sevişmeler
Hemen yataktan kalkma, sarıl bana
Saçlarımı kokla
Ellerimi tut
Ayakların değsin ayaklarıma
Gözlerin konuşsun
Öyle, öyle hemen yataktan kalkma.
Hem hani biz daha ağırdan yaşayacaktık hayatımızı
Hani yavaş yavaş, hani usul usul sevecektik birbirimizi
Sevgilim, beni böyle hemen bırakma
Hoşça kal kelimesi dökülmesin dudaklarından
Öyle bir çırpıda söyleme
Öyle hemen gidiverme
Çarpma kapıları hızlıca
Pencerelerden bakmayayım sırtına
Gidişine ağlamayayım öyle hızlı hızlı, öyle hıçkıra hıçkıra
Hemen dönüverme sokağın köşesini
Bari ağır adımlarla ilerle
Ne bileyim en azından bak son bir kere.

Sevgilim, merhaba yine ben
Galiba sana artık hoşça kal demeliyim
Hoşça kal sevgilim
Ölümüm diyorum, senin gidişindendir bilesin…

                                                          26.06.2016


https://twitter.com/batininkizi